Ressam Nuri İyem vefatının 18. yılında anılıyor « Gazete Baskın

22 Kasım 2024 - 01:56

Ressam Nuri İyem vefatının 18. yılında anılıyor

Toplumcu-gerçekçi akımın önde gelen isimlerinden ressam Nuri İyem, vefatının 18. yılında anılıyor.

Ressam Nuri İyem vefatının 18. yılında anılıyor
Son Güncelleme :

23 Haziran 2023 - 9:45

53 views

Türk resim sanatına çok sayıda eseri miras bırakarak unutulmazlar arasına giren İyem, Bulgaristan göçmeni Hüsnü Bey ile Melek Hanım’ın yedinci ve son çocuğu olarak 1915’te İstanbul Aksaray’da dünyaya geldi.

Savaş yıllarında adı kayıplar listesine yazılan babasının Diyarbakır’da yaşadığı haberini almaları üzerine İyem, annesi ve ablasıyla 1918’de Cizre’ye yerleşti.

Resim sanatına henüz çocuk yaşlarında kömür kalemle duvarlara çizimler yaparak adım atan İyem, kendisiyle çok yakından ilgilenen ve sonraki yıllarda gözleri portrelerine konu olan ablası Aliye’yi 1922’de kaybetti.

Ailesiyle 1923’te Cizre’den İstanbul’a dönen İyem, daha sonra dedesinden kalan miras nedeniyle annesi ve teyzesi eşliğinde Arnavutluk’un İşkodra şehrine gitti. İyem, İşkodra’da önce mahalle mektebine, ardından İtalyan İlkokulu’na devam etti. Babasının çağırması nedeniyle annesi ve ablasıyla 1924’te Mardin’e giden İyem, ilkokulu Mardin’de tamamladı ve 1929 yılında İstanbul Fatih’te Gelenbevi Ortaokulu’na başladı. Ardından sırasıyla Pertevniyal ve Vefa liselerine gitti.

Lisede sanat eğitiminde istediğini bulamayan İyem, öğrenciyken yaptığı resimleri, dönemin akademi hocası Nazmi Ziya Güran’a gösterdi. Güran, resimleri beğenince onu akademiye kabul edilebileceğini söyledi.

Güran’ın desteğiyle 1933’te Güzel Sanatlar Akademisine başlayan İyem, öğreniminin ilk yılını Nazmi Ziya Güran Atölyesi’nde tamamladı. Nazmi Ziya Güran, İyem’in resim yeteneğine kalıcı değerler kattı.

Usta sanatçı, akademideyken ayrıca İbrahim Çallı ve Hikmet Onat atölyelerinde çalıştı. Akademinin orta bölümünden Ragıp Gökcan’la birinciliği paylaşarak mezun olan sanatçı, İkinci Dünya Savaşı’ndan hemen önce 1938’de asteğmen olarak Trakya’ya gitti.

Nuri İyem, askerlik görevinin ardından Giresun’a resim öğretmeni olarak atandı. Bu sırada İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisinin yüksek bölümü de açıldı. Devlet Güzel Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisinin lise kısmına ilaveten akademi daha da geliştirerek orta ve yüksek devreli bir sanat eğitim kurumu haline getirildi.

Avrupa’da tanınmış usta sanatçıların eğitim kadrosuna getirildiği akademinin yüksek bölümünde de 4 yıl eğitim gören İyem, Fransız ressam Leopold Levy’in yanı sıra estetik derslerini daha sonraki yıllarda yakın dostu olacak Ahmet Hamdi Tanpınar’dan aldı.

Usta ressam, akademide yüksek resim bölümünden 1944’te “Nalbant” adlı çalışmasıyla ikinci kez birincilikle mezun oldu ve okulun ilk birincisi olma unvanını da elde etti.

Öğrenci iken desenleri Servet-i Fünun dergilerinin kapaklarında basıldı. Okuldan mezun olduğu yıl seramik sanatçısı, heykeltıraş ve ressam Nasip Özçapan ile evlenen sanatçı, yaşamı boyunca eşiyle birçok sergiye imza attı.

Eşi Nasip İyem, o günleri şu sözlerle aktarmıştı:

“Yaş farkımız, kendisine ağabey gözüyle bakmamızı gerektirecek kadar fazla değildi. Ama biz biraz daha genç sanatçılar için, Nuri ağabey müthiş bir özendirici motor ve akıl almaz bir ayaklı kütüphane idi. Kendisi ile uzun dakikalar hatta bazen saatler süren ayaküstü söyleşilerinde dünya kadar şey öğrenirdik. Anlatışındaki coşku, inandırıcılık ve güvendiricilik emsalsizdi. Ayrıca da çok yakışıklıydı. Bizim için sadece ağabey değil, yarı ilah gibi bir şeydi. Bir gün bana yaklaşıp ‘Nasip benimle evlenir misin?’ dediğinde, kendimi gökyüzünde uçar gibi hissetmiştim.”

Nuri İyem, toplumcu-gerçekçi sanat anlayışıyla 1941’de arkadaşları Kemal Sönmezler, Selim Turan, Fethi Karakaş, Ferruh Başağa ve Mümtaz Yener’le “Yeniler” grubunu kurdu. Hepsi de Leopold Levy’nin öğrencileri olan bu grup, ilk sergisini “Liman Kenti İstanbul” adıyla 1941’de Beyoğlu Matbuat Müdürlüğü binasında açtı.

Gruba daha sonra Abidin Dino, Faruk Morel, Agop Arad ile Yusuf Karaçay katıldı ve bu etkinlik 1951’e kadar sürdü. Ziya Ülken, 1942’de yayımladığı “Resim ve Cemiyet” adlı kitabıyla, grubun savunuculuğunu üstlendi. Zamanla gruptan kopmalar da oldu.

Türkiye’nin ilk özel resim dershanesini Beyoğlu’nda Fethi Karakaş ve Ferruh Başağa ile açan İyem’in öğrencileri ilerleyen yıllarda “Tavan Arası Ressamları” adlı bir grubu kurdu.

“Yeniler”in ikinci sergisi 1942’de yine Beyoğlu’nda, üçüncüsü ise Eminönü Halkevi’nde sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Grubun toplumsal konuları irdeleyen sergileri 1950’ye kadar sürdü.

Sanatçı, bir süre Resim-Heykel Müzesi’nde Halil Dikmen’in yardımcısı olarak çalıştı. 1946’da ilk kişisel sergisini, Beyoğlu’nda bir mobilya mağazasında açan İyem, Ankara, İstanbul ve İzmir’de duvar resimleri yaptı.

Türkiye’deki toplumsal, siyasi ve kültürel değişime tanıklık eden ve Türk sanatında yeri dolduramayacak eserlere imza atan İyem, akademiden mezun olurken yaptığı “Nalbant” adlı tabloda yer alan orak ve çekiç sembolleri nedeniyle 1944’te tutuklandı ve iki yıla yakın hapis yattı.

Usta ressam, 1950’den sonra yöneldiği soyut resim anlayışını 1960’lı yıllarda bırakarak, köyden kente göç eden insanları, gecekondu yaşamından sahneleri ve genç kadın portrelerini resmetti.

İstanbul’un ilk özel galerisi Maya’da 1950’li yıllarda kişisel sergiler açan sanatçı, yurt dışında da karma sergilere katıldı. İstanbul ve Ankara’da yaklaşık 25 özel sergi açan sanatçı, Hollanda, Venedik, Sao Paola’daki sanat merkezlerinde de eserlerini sergiledi.

Nuri İyem’in oğlu ve gelini tarafından 1996’da kurulan Evin Sanat Galerisi, sanatçının çok sayıda kişisel sergisine ev sahipliği yaptı.

Soyut ve soyut sonrası olmak üzere iki dönem altında biçimlenen İyem’in sanatı, Tanpınar’ın deyimiyle “rehbersiz” ve “pusulasız” bir yörünge üzerinde gelişmiş ve akademi merkezli sanat görüşlerine karşıt bir seçenek üzerinde kimliğini bulmuştu.

Ahmet Hamdi Tanpınar, onun eserleri için “Bir heykel kadar sımsıkı, yeşil mehtap aydınlığı kadar zarif, geçmiş zamanın havasını içinde taşıyan eski fresk ve ikonalar kadar yalın.” yorumunu yapmıştı.

“Yeditepe” ve “Dost” dergileri için sanat yazıları yazan İyem’in 1986’da Tüyap Ticaret Merkezi’nde 50. sanat yılı onuruna retrospektif sergisi açıldı ve sergiyle ilgili kitabı yayımlandı.

Sanatçı, 1973’te Cumhuriyet’in 50.Yılı Resim Ödülü, 1989’da Sedat Simavi Görsel Sanatlar Ödülü ve 1997’de TÜYAP İstanbul Sanat Fuarı Onur Ödülü’nü aldı. 2001’de ise Evin Sanat Galerisi, İyem’in resimlerinin yer aldığı koleksiyonları tespit ederek görselleri arşivledi. Projenin devamı olarak, 1504 resimden oluşan “Dünden Yarına Nuri İyem” retrospektif sergisi açıldı ve sergideki tüm yapıtlar iki ciltlik kitap ve CD olarak yayımlandı.

İlk dönemlerinde duygusal bir realizm yolunda yürüyen sanatçı, kübizm ve soyut geometrik alanlarda geniş ve başarılı araştırmalarda da bulundu. Kendine özgü stili ve kişiliği içinde figüratif alanda eserler veren İyem, kendi kuşağının en güçlü ressamlarından biri oldu.

Sanatçı, 1940’larda toplumsal sorunları dile getiren gerçekçi figüratif resimler, 1950’lerde nonfigüratif (figürsüz resim) üslupta çalışmalar yaptı.

Sanat eğitmeni Barış Karayazgın da Nuri İyem’in sanat yaklaşımına dair şunları söylemiştir:

“Eserlerine en çok taşıdığı figürlerden birisi kadınlar olmuştur. Kadınların onun eserlerinde vazgeçilmez olma durumu çok sevdiği ve erken kaybettiği ablasına bir gönderme olarak yorumlanıyor. Ablasından bahsederken gözlerini ve yüzünü çok net hatırladığından bahseder Nuri İyem. Ablasını hatırlamak özlemini gidermek için yapıyormuş gibi duruyor özellikle ‘Üç Güzeller’ kompozisyonu farklı dönemlerde devamlı yaptığı bir çalışma olması bakımından bunu gösteriyor.”

Hayatı boyunca 3 binin üzerinde esere imza atan sanatçı, 18 Haziran 2005’te Ulus’taki evinde 90 yaşında vefat etti. İyem’in cenazesi, Zincirlikuyu Mezarlığı’nda toprağa verildi.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.