İklim değişikliği ve gıda krizi « Gazete Baskın

31 Ekim 2024 - 00:06

İklim değişikliği ve gıda krizi

İklim değişikliği ve gıda krizi
Son Güncelleme :

23 Mayıs 2022 - 14:23

76 views

İklim değişikliği gezegenimizin ve insanlığın geleceği önündeki en büyük engelken insanoğlu olarak şartları giderek daha fazla zorlaştırmaktayız. Üstelik ortaya çıkan diğer şoklar da insanoğlunun varoluş mücadelesine oldukça zarar verici cinsten. İklim değişikliğine ek olarak küresel gıda krizi ve buna bağlı açlık meselesinin giderek derinleşmesini beklemek mümkün gözükmektedir.

Açlık meselesinin çözümü de öteki tüm meselelerde olduğu gibi sebeplerin ortadan kaldırılmasına bağlıdır. Meselenin sebepleri arasında ise küresel ısınmaya bağlı iklim değişikliği ve kuraklık gibi mücadele etmesi kolay olmayan, tek tek ülkelerin gücünü aşan, uluslararası kolektif çabalar gerektiren meseleler olduğu kadar; iç çatışmalar, ülkeler arası savaşlar, kaynak israfı ve korumacılık politikaları gibi meseleler de bulunmaktadır.

YALNIZCA İKLİM KRİZİ BİLE YETERİNCE KORKUTUCU

Küresel sıcaklıkların yükselmeye devam etmesi durumunda yağış düzenlerindeki değişiklikler, artan kuraklık ve ısı dalgalarının sıklığı, deniz seviyesinin yükselmesi, buzulların erimesi ve daha yoğun doğal afet riskinin artması gibi riskler ortaya çıkmakta, bu durum da yalnızca maddi hasarlara değil aynı zamanda gıda sistemlerimizin, dolayısıyla dünya genelinde kalkınma süreçlerinin de zarar görmesine sebep olmaktadır. Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’ne (IPCC) göre önümüzdeki 30 yıl içerisinde gıda sisteminin iklim değişikliğine karşı savunmasızlığı konusunda yeterli tedbir alınmaması durumunda gıda arzı ve gıda güvenliği ciddi şekilde tehdit edilecektir.

Nitekim gıda üretimi ve kalitesinde iklim değişikliğinin olumsuz etkileri çoktandır tecrübe edilmeye başlanmış durumdadır. IPCC küresel ısınma sebebiyle gıda sektöründe üretkenliğin yüzde 21 daha düşük olduğunu, yüksek sıcaklıklar ve aşırı yağışların toprak sağlığına zarar verdiğini, artan karbondioksit seviyelerinin ise mahsullerin besin kalitesini azalttığını tespit etmiştir.

IPCC özellikle soya, buğday ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin 21. yüzyıl boyunca azalacağını öngörmekte olup her on yılda bir yüzde 0,7-3,3’lük bir düşüş gerçekleşeceğini tahmin etmektedir. Bu rakamlara ilaveten pirinç, mısır ve buğday veriminin ise küresel sıcaklık artışına bağlı olarak artan her derece başına yüzde 10-25 oranında düşebileceği hesaplanmaktadır. Bu noktada bahse konu rakamların ürün haricindeki toprak kalitesindeki bozulma gibi diğer kritik ve uzun vadede çok daha büyük etkilere sebep olabilecek değişkenleri hesaba katmadığını hatırlatmakta fayda bulunmaktadır. Dünya genelinde tüketilen kalori miktarının yüzde 80’den fazlasının pirinç ve mısır başta olmak üzere 10 mahsulden geldiğini göz önünde bulundurduğumuzda karşı karşıya olduğumuz riskin boyutunu anlayabilmekteyiz.

Analizin en korkutucu bulgularından bir diğeri de söz konusu risklerin gıda bazında lider üretici olan ülkelerde eş zamanlı mahsul kaybının yaşanması riskini artırması olarak öne çıkmaktadır. Şüphesiz bu durum küresel ölçekte gıda güvenliğini tüm ülkeler için üzerinde düşünülmesi ve acil eyleme geçilmesi gereken bir konu haline getirmektedir. Bu bakımdan yapılan projeksiyonlara göre mevcut şartların ve politikaların sürmesi halinde küresel ölçekte bugün sekiz milyon olan açlık riskiyle karşı karşıya olan insan sayısının 2050’ye kadar 80 milyona ulaşması beklenmektedir. Bu tablo ülkelerin hep birlikte iklim krizini gıda boyutuyla da ele almaları gerektiğini hatırlatmaktadır.

SAVAŞIN GIDA SİSTEMLERİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ ÇOK AĞIR

Öte yandan iklim kriziyle baş etmenin zorluğunun yanı sıra Rusya-Ukrayna savaşının sebep olduğu şok dalgası ise bizlere küresel gıda zincirinin iklim değişikliği ve diğer şoklara karşı ne kadar dayanıksız olduğunu ispatlar niteliktedir. Rusya-Ukrayna krizinin etkilerinin boyutunu anlayabilmek için her iki ülkenin de küresel gıda değer zincirindeki yerine bakmamız önem arz etmektedir. Ukrayna ve Rusya dünyada ayçiçeği ve tohumlarının neredeyse yüzde 60’ını üretmekte olup küresel buğday ve arpa pazarının ise neredeyse yüzde 30’undan sorumlu konumdadır.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) konuya ilişkin yayımladığı araştırmada Orta Doğu, Afrika ve Güneydoğu Asya’da bulunan 50’den fazla ülkenin buğday ithalatlarının en az yüzde 30’unu Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştirdiğini, söz konusu ülkelerin 26’sının ihtiyaç duydukları buğday tedarikinin yarıdan fazlasını Rusya ve Ukrayna’dan karşıladıklarını belirtmektedir. FAO analizinde ayrıca yalnızca savaşın, Rusya ve Ukrayna’nın ihraç ettiği ürünlerde gerçekleşen fiyat artışlarının bir sonucu olarak kısa vadede küresel ölçekte mevcut sayıya ek olarak 7,6 milyon yetersiz beslenmiş insana yol açacağını, uzun vadede ise bu rakamın 8,1 milyona ulaşabileceğini tahmin etmektedir.

Nisan ayında FAO tarafından yayımlanan gıda fiyat endeksi de dikkatleri üzerine çekmiştir. Nitekim FAO’nun endeksine göre gıda fiyatları geçen yılın aynı zamanına göre yüzde 34 daha yüksek gerçekleşmiş olup üst üste üçüncü yılında da rekor kırmıştır. Savaşın devam etmesi durumunda ise tablonun daha da korkutucu hale gelmesi beklenmektedir. Bu bağlamda Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres içerisinde bulunduğumuz süreci bir açlık kasırgası ve küresel gıda sisteminin çöküşü olarak nitelendirmektedir. Mevcut duruma ilişkin tahminlerini paylaşan Dünya Gıda Programı (WFP) ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komisyonu (UNHCR) ise Ukrayna nüfusunun en az yüzde 45’inin savaşın bir sonucu olarak gıda güvensizliğiyle karşı karşıya olduğunu hesaplamışlardır.

Savaşın gıda sistemleri üzerindeki kısa vadeli etkilerinin yanı sıra farklı emtialar üzerinden uzun vadeli etkileri de son derece kritiktir. Nitekim Rusya dünyanın en büyük doğal gaz ihracatçısı ve ikinci en büyük petrol ihracatçısıdır. Tarım sektörü özelinde tartışacak olursak doğal gaz gübre üretimi için çok kritik bir girdi niteliğindedir. Öyle ki Rusya ve Ukrayna arasındaki gerilimin tırmandığı savaş öncesi dönemde artan enerji fiyatları Avrupa’daki bazı büyük gübre fabrikalarının kapanmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan Rusya gübre ihracatı konusunda da küresel değer zincirinde önemli bir yere sahiptir. Bu kapsamda Rusya dünyanın en büyük azotlu gübre ihracatçısı, ikinci en büyük potasyumlu gübre ihracatçısı ve üçüncü en büyük fosforlu gübre ihracatçısı konumundadır. Rusya komşusu Belarus ile dünya gübre talebinin yaklaşık beşte birini karşılamaktadır. Dolayısıyla Rusya’ya uygulanan yaptırımlar sonucunda gübre arzı konusunda sıkıntılar yaşanılacağını, bu durumun da toprak ve mahsul verimliliğini düşüreceğini söylemek mümkün gözükmektedir. Bu noktada pek çok ülkenin yaptırımlarla boğuşmakta olan ve önde gelen bir gübre ihracatçısı olan İran ile ticari ilişkilerini artırma arayışında olduğu yabancı basına yansımaktadır. Bu bağlamda fosil yakıt arzı konusunda Rusya’nın açığını kapamak için ABD’nin, hakkında çok sert konuştuğu Venezüella ile ilişkileri yumuşatmasının ardından benzer bir tablonun gübre ticareti özelinde İran ile de gerçekleşmesi sürpriz olmayacaktır.

UZUN VADEDE DE TABLO İYİ GİTMİYOR

İklim değişikliğiyle mücadele bağlamında ülkelerin gerek kamu bütçelerindeki sıkışıklık gerekse de savaşın getirdiği ve tüm dünyayı yaptırımlar yoluyla etkisi altına alan ürün tedarik zinciri belirsizlikleri Rusya-Ukrayna savaşı yakında sona erse bile etkilerinin orta ve uzun vadeye yayılacağına işaret etmektedir.

En az gelişmiş ülkeler başta olmak üzere gelişmekte olan ülkeler yapısal olarak net gıda ithalatçısı olma eğilimindedir. Dolayısıyla uluslararası piyasada artan gıda fiyatları bu ülkeler için işleri daha da kötüleştirecektir. Üstelik bu ülkeler genellikle kendi sınırları içerisinde yalnızca birkaç gün yetecek miktarda gıda stokuna sahip bulunmaktadır. Azalan tarımsal üretkenlik küresel ölçekte tüm ülkeleri Rusya-Ukrayna savaşı gibi ani şoklara karşı daha savunmasız hale getirmektedir.

Ayrıca gelişmekte olan ülkelerdeki kırılgan hane halkları, gelirlerinin daha büyük bir kısmını gıda ve enerjiye ayırmakta olup mevcut konjonktürdeki fiyat artışlarına daha çok maruz kalmaktadırlar. Bu durum hiç şüphesiz söz konusu ülkelerin kalkınma süreçleri için çok büyük olumsuzluk oluşturmaktadır. IMF tarafından yayımlanan güncel bir araştırmaya göre gıda maliyetlerinin hane halkı harcamalarının yüzde 40’ını oluşturduğu Sahra Altı Afrika’da gıda ve yakıt fiyatlarındaki artışların bir sonucu olarak borç oranlarında da ciddi bir artış beklenmektedir.

NASIL BİR GELECEK TASARLAMALIYIZ?

Bahsettiğimiz tablo göstermektedir ki mevcut gıda sistemlerimiz iklim değişikliğinin kötüleşen etkilerine karşı çok hassas durumdadır. Bu mevcut yapısı da onu savaş ve bölgesel gerilimler gibi dış şoklara karşı daha kırılgan hale getirmektedir.

Ukrayna’daki savaştan kaynaklanan tedarik zinciri şokları etkisi giderek artan iklim değişikliğinin sebep olduğu sayısız zorluğun yanı sıra gıda sistemlerinin çökmesini önlemek için sürdürülebilir ve esnek gıda sistemlerine ihtiyacımız bulunmaktadır. Buğday, mısır ve pirinç gibi temel mahsullerin veriminin önümüzdeki yıllar içerisinde azalacağı tahmin edildiğinden gıda üretiminin çeşitlendirilmesi küresel nüfusun beslenme ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlamak için büyük önem taşıyacaktır.

Dönüşümün başarılı şekilde gerçekleştirilmesi aynı zamanda sera gazlarını azaltmak için de fırsatlar sunmaktadır. Diğer kirletici sanayi kollarından farklı olarak gıda sistemleri için gıda israfını azaltmak, tarımsal ormancılığı teşvik etmek ve sürdürülebilir beslenme alışkanlıkları kazanmak gibi sürdürülebilir çözümler için yoğun yatırım ihtiyacı veya teknolojik gelişime gerek bulunmamaktadır. Bu seçeneklerin tümü emisyonları azaltırken gıda güvenliği ve biyolojik çeşitlilik gibi konularda da ilerlememizi sağlayacaktır. Nitekim unutulmamalıdır ki günümüzde sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birini tarım ve arazi kullanımı oluşturmakta ve mevcut politikalarla tarım sektöründe sera gazları artmaya devam etmektedir.

Öte yandan birçok ülke temel gıdaların arzını büyük ölçüde kesebilecek tek bir savaş veya hava olayı gibi şoklara karşı dayanıklılıklarını artırmak konusunda temel gıdaları üretmek için finansal ve teknik desteğe ihtiyaç duyacaktır. IPCC’ye göre gerekli bu dönüşümü destekleyecek yatırım seviyeleri yetersiz kalmaktadır. Rapora göre en büyük yatırım boşlukları tarım ve arazi sektörlerinde bulunmakta olup yatırımların mevcut seviyelerin 3 ila 6 katına kadar artırılması gerektiği hesaplanmaktadır.

Kısaca tüm ülkeler olarak acil bir eyleme geçmememiz durumunda çok sayıda insan gıda ile ilgili büyük problemlerle karşı karşıya kalacak, ağırlaşan iklim şartları mahsullere ve hayvanlara zarar verecek, hasatları yok edecektir. Bu sürecin sonunda ise iklim krizine ek olarak bir de gıda krizimiz olacaktır. Bizden sonraki nesillere sağlıklı ve gıdaya erişim imkânlarının olduğu bir dünya bırakmak bugün bizim elimizdedir.

YORUM YAP

YASAL UYARI! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen kişiye aittir.