Roboski’de acı 9’uncu yılında. 34 kişinin öldüğü katliamdan kurtulan Servet Encu, o günü ve sonrasını anlatırken “Neden ben ölmedim diye kendime soru sordum. Çünkü bu yaşananların bir tanığı olmalıydı. Kurda, kuşa anlatacağım. Roboski’de ne oldu herkes bilsin” diyor.
‘BU AKŞAM HER ŞEY BAMBAŞKAYDI…’
Encu sınıra gidiş gelişlerin o dönem serbest olduğunu ve köylülerle 150 lira kazanmak için sınıra hareket ettikleri günü şöyle anlatıyor: “Evden saat 15.00’te çıktık. Her şey çok kolaydı, bir köyden bir köye gider gibi… Eskiden köylerimizin, yaylalarımızın yarısı Irak tarafındaydı. O kadar kolay yani. Köyümüze, toprağımıza gider gibi… Sınıra vardığımızda yükümüzü aldık. Yükümüz o gün mazot ve yağdı. Bu yükleri katırlara yükledik ve eve dönmek için yola çıktık. Yolun ortasına kadar ilerledik. Hiçbir sorun yoktu her şey normaldi. Aniden havan topu sesini duyduk. Her zaman olan şey diye düşündüm. Bir süre sonra baktım ki bu toplar yanı başımıza yağıyor. Hemen ailelerimize telefon açtım. Bu akşam her şey bambaşkaydı… Gökyüzünden inen toplar ses vermiyordu sadece etrafa ışık saçıyordu. Gündüz gibiydi her yer, bir aydınlanıyor bir karanlığa gömülüyordu…”
‘ÜZERİMİZE BOMBALAR YAĞDI’
Encu grubun en önünde olduğu için şanslıydı. Bir süre sonra tüm arkadaşları, ailesi ve yakınları bu bombalar nedeniyle ölecekti. Encu şöyle devam ediyor: “Gökyüzünü aydınlatan ışıklardan bombalar üzerimize yağmaya başladı. O kadar sessizdi ki… Hiç sesini bile duyamıyordum bombaların. Yakınıma düşen bir bomba nedeniyle yere düştüm. Kurtulamayacağımı düşündüm. ‘Kaçın’ diye bağırmaya başladım. Bir baktım ki insan ve katırların parçaları havaya uçuyordu. Kendimi yokuşa yuvarladım. Ölü numarası yaptım. Öldüğümü düşününce yanıma bomba atmamaya başladılar. İki saat orada bekledim. Soğuktan donacak gibiydim. Karın üzerinde öylece bekledim, ölümü bekliyordum sanki. Bir süre sonra el fenerleri gördüm, ağıt sesi duydum… Şimdi kurtulacağımı hissediyordum. Gözümü açtığımda 50 metre uzaklıkta, karların üzerindeki cesetleri gördüm. Köylülerden biri benim yaşadığımı görünce çıkardılar beni oradan. Bir ses, ‘O da ölmüş’ diyordu. Eşimi gördüm. Yanı başımdaydı. Sağ olduğumu görünce, ‘Kardeşlerim’ diye bağırdı. İki kardeşi de ölmüştü! Ortalık mahşer yeriydi. Karların üzerinde yatanlar amca yeğen, baba oğul, abi kardeşti. Çoğu çocuktu. Okuyup mühendis, doktor olacaktı. Harçlık için bu yola girmişlerdi. Allah kimseye göstermesin.”